...
Asiye Gök (Köse), geboren in 1941 in het Turkse dorp Karacalar, Emirdağ, heeft een indrukwekkend levensverhaal dat zich uitstrekt over meer dan vijf decennia in België. Ze behoort tot de generatie die met moed en vastberadenheid hun leven opbouwde in een vreemd land, ver van hun thuis. Vandaag, op de 60ste verjaardag van de Turkse migratie naar België, kijkt Asiye terug op haar reis en de vele veranderingen die zij en haar gemeenschap hebben doorgemaakt.
In 1968 vertrok Asiye, samen met haar twee kinderen, naar België om zich bij haar man te voegen, die al in 1965 naar het buitenland was vertrokken. De reis was lang en moeilijk. Vanuit Istanbul vlogen ze naar Keulen in Duitsland en vervolgens naar Brussel. Bij aankomst op de luchthaven van Brussel werden ze even vastgehouden door de politie, vanwege de taalbarrière en het onbekende terrein. Uiteindelijk werd haar man hen ophalen, en het gezin ging naar hun nieuwe huis. Maar "huis" was een relatieve term in deze nieuwe omgeving. Het was een klein, eenvoudig huis met slechts twee kamers, een bed en wat meubels. Er was geen water, geen badkamer, en Asiye was genoodzaakt de kinderen in een plastic bak te wassen en water met een emmer van beneden te halen voor hun dagelijkse behoeften. De eerste tijd was moeilijk, vreemd en vol uitdagingen.
Het leven in die vroege jaren was zwaar. Haar man werkte lange uren, en Asiye moest zichzelf en haar kinderen zien te redden in een land waar de taal een enorme barrière vormde. Er was geen Turkse winkel, dus de boodschappen moesten worden gedaan in een Griekse winkel tegenover het treinstation, of met vrienden naar de markt in Midi. De eerste weken bestonden uit improviseren en overleven. De vrouwen in de buurt hielpen elkaar, maar het was de moeilijkste tijd voor Asiye.
Hoewel Asiye in het begin niet werkte, begon ze later, toen haar kinderen groter werden, in de schoonmaak te werken. Het was zwaar werk, maar ze paste zich aan, net als vele andere vrouwen uit haar gemeenschap. Ze werkte in een bank naast de gebouwen van de Europese Unie, een baan die ze, ondanks de taalbarrière, leerde door ervaring en door de hulp van haar collega’s. Ze herinnert zich de tijd toen ze en haar vrienden niet wisten hoe ze de bus moesten nemen naar hun werk. Omdat ze niet goed wisten hoe ze een ticket moesten kopen of waar ze moesten instappen, liepen ze eerst elke dag naar hun werk. Totdat ze op een dag ontdekte dat ze de bus naar hun werk konden nemen. Dit was een klein maar belangrijk moment van integratie in het dagelijkse leven van België.
Als ze terugkijkt op de afgelopen decennia, ziet Asiye een land dat enorm veranderd is. Waar ze ooit zonder basisvoorzieningen leefde, zoals water en elektriciteit, hebben de Turkse gezinnen nu huizen met keukens, badkamers en moderne apparatuur. Het leven is veel gemakkelijker geworden. De nieuwe generaties spreken de taal, begrijpen de cultuur en zijn vertegenwoordigd in allerlei beroepen, van bankmedewerkers tot ambtenaren bij de gemeente. De moeilijkheden van de eerste tijd zijn grotendeels voorbij.
Nu, op het 60-jarig jubileum van de Turkse migratie naar België, heeft Asiye een boodschap voor de jongere generaties. Ze wenst dat de eerste generatie, die helaas niet meer onder ons is, rust in vrede mag vinden. En voor de levenden: gezondheid en kracht. Haar grootste wens voor de toekomst is dat de kinderen van de migranten hun oorsprong nooit vergeten, de Turkse vlag nooit vergeten en altijd blijven leren. "Er is niets belangrijker dan leren," zegt ze. "De smaak van het leven is om te leren, dus laten we ervoor zorgen dat onze kinderen leren."
Asiye’s verhaal is een getuigenis van de kracht van volharding en doorzettingsvermogen. Het is ook een verhaal van verandering, van een gemeenschap die zich heeft aangepast en gegroeid in een vreemd land, en die nu een integraal onderdeel uitmaakt van de Belgische samenleving. Haar woorden zijn een oproep voor de toekomst: voor de jongeren die de weg van hun voorouders voortzetten, met moed, vastberadenheid en de kracht van leren.
Asiye GÖK (KÖSE) Brüksel Emirdağ/Karacalar Köyü Belçika'ya geliş 1968
Gözü kara, Anadolu insanın bilmediği topraklarda kurup, yeşertip, 4.kuşak olarak bizlere bıraktığı Gurbet eller artık bizim ve bizden sonra bu topraklarda doğacak çocuklarımızın yenivatanı. 2 çocuğunun elinden tutup gurbet yolculuğuna çıkan insanlarımızdan biriside Asiye Gök(Köse).
Eşinin 1965 yılında çıktığı Belçika yolculuğuna oda 1968 yılında 2 çocuğuyla katılmış. Bugün Türklerin Belçika'ya gelişinin 60.cı yılını kutladığımız bugün lerde kendisi 83 yaşında. Belçika'da yaşadığı ilk zamanları 'Çok gariplik çektik' diye ifade ediyor.
Gelin Asiye Köse'nin Belçika'da yaşadığı 56 yıllık hayat hikayesin den bir kesiti kendi ağzından dinleyelim.
Ben Asiye Köse, Emirdağ Karacalar köyü 1941 doğumluyum.
Belçika'ya 1968 yılında gelmek üzere otobüsle önce İstanbul Sirkeci'ye kardeşim bizleri getirdi. Sonra uçağa binmek üzere havalimanına gittik. İstanbul'dan uçakla önce Almanya'nın Köln şehrine geldik, oradan Brüksel'e giden başka bir uçağa aktarma yaptılar. Yanımdaki iki çocuğumla Brüksel havalimanında dil bilmediğimiz için bizi polisler bekletti. Sonra eşim gelerek bizleri aldı ve evimize geldik.
Ev dediysem bizim bildiğimiz evlere hiç benzemiyordu. 2 odalı, içerisinde bir yatak, biraz eşya, küçük bir evdi. 4 kişiyiz evde su yok., Banyo yok, çocukları lehende yıkardım. Aşağı kattaki musluktan kova ile su getirip, yiyecek ve temizlikte kullanır, kirli suları yine kovaya koyup aşağı kattaki lavaboya dökerdik. İlk zamanlar çok gariplikler çektik
Eşim Sabah erkenden kalkıp işe gidiyordu. Evde ekmek yok, su yok, dil bilmiyorum . Geldiğim sokakta bizim gibi Türkiye'den gelen komuşularımız vardı. Onlar bize yardımcı oldular. Eşimde akşam üzeri işten elinde yiyeceklerle geldi. Daha sonra akrabamız olan Necati Kubat beni ve çocuklarımı Belediye'ye (Comün)götürüp kayıt ettirdi.
Peki o zaman Türk bakkalı falan yok muydu, yiyecek içeceği nasıl temin ediyordunuz?
Türk bakkalı falan yoktu. Eşimin tatili olduğu günlerde Tren İstasyonunun öbür tarafında bir Yunanlının dükkanı vardı. İhtiyaçlarımızı yaya olarak gidip oradan karşılardık. Aldıklarımızla 1 hafta idare ederdik. Hafta sonu ise eşim arkadaşları ile Midi pazarına gider, oradan aldığı horozu bir kartonun içerisine koyup eve getirirdi.
Onu kesip, temizler yemeklerimizde kullanırdık. Buzdolabı olmadığı için fazla alamazdık, her hafta 1 horoz alınırdı. Bazen de komşu kadınlarla birleşip, Belediye'nin oralardaki bir italyan dükkanına alış-verişe giderdik, aldıklarımızın isimlerini söyleyemediğimiz için elimizle işaretle gösterirdik.
Belçika'ya ilk geldiğim zamanlarda çalışmadım. Üçüncü çocuğum Sait doğduktan 3-4 ay sonra görümüm beni 3 saat akşam işine aldırdı. İşe gittiğimin ilk günü çocuğa babası bakacaktı. Çocuk ağlayınca bir türlü susturamamış. Ben işten gelince çocuk büyüyünceye kadar beni bir daha işe göndermedi. Daha sonra çocuklar büyüyüp okula başlayınca bende işe başladım. Öyle öyle 26 sene temizlik işinde çalıştım.
O çalıştığımız zamanlarda, aynı iş yerinde çalışan kadınlar birleşip yürüyerek işe hem sabah, hemde akşam gider, gelirdik. Otobüse falan bilmezdik. Paraya falan kıyamadığımızdan değil, nasıl bilet alınacağını, otobüse nasıl bineceğimizi, nerede binip, nerede ineceğimizi bilmiyorduk. Bir gün benim evimin karşısında 59 nolu otobüse binenleri görünce bende bindim, çalıştığım işyerinin yakında duruyordu. Diğer arkadaşlarada öğrettim, artık hepimiz işe oto büsle gidip gelmeye başladık.
Avrupa Birliği binalarının yanındaki bir bankanın temizliğin de çalıştım.
İlk zamanlar dil bilmediğim için çok zorluklar, gariplik çektim. İşyerindeki şef bana nasıl yapılacağını gösterdi zamanla bende yaparak alıştım
Türkler Belçika'ya ilk geldiği zamanlarda evlerimizde banyo, duş, su, buzdolabı, çamaşır makinesi yoktu. Herkes geri döneceğiz diye yeni eşyada satın almıyordu. Zaman içerisinde Türkler evleri önce tamir ettiler, sonra evleri satın alarak temel ihtiyaç olan mutfak, banyo gibi tadilatları yaptılar. Evlere yeni eşyalar satın aldılar. İlk gelenler olarak bizler çok gariplik çektik. Bizim kadınlarımız çok gariplik çekti. Şimdi herkes rahat, dil biliyor, yol biliyor. Kimisi bankada, kimisi belediyede memur.
Öncelikle ilk nesilden gelenler den hayat'ta olmayıp, ölenlerin yattığı yer nur olsun. Kalanlara da sağlık, selamet versin. Bizlere de Allah din, iman versin. Geleceğe de akıl fikir versin. Cenab-ı Mevla şaşırtmasın çoluğumuzu, çocuğumuzu. Geçlerimiz geldiği yeri unutmasın, bayrağımızı unutmasın.
Okumak gibi yok. Dünya'nın tadı okumakmış, çocuklarımız okusun.