Bayram Karadayı - Heusden-Zolder "Er is geen eten voor wie niet werkt," zei mijn vader altijd.
"Er is geen eten voor wie niet werkt," zei mijn vader altijd. Ik werd geboren in 1934 in het district İspir van de provincie Erzurum. Mijn jeugd bracht ik door op het platteland, waar mijn vader als boer hard werkte om zijn gezin van zeven kinderen te onderhouden. Al van jongs af aan hielp ik mee op het land, waar we tarwe en gerst verbouwden. Later werkte ik in de baksteenfabrieken van Erzurum, waar ik bekend stond om mijn vaardigheid in het snijden van bakstenen.
In 1962 kwam ik als alleenstaande naar België via het Arbeidsbureau. "Mijn reis was anders dan die van degenen die in 1964 kwamen," vertel ik vaak. Na mijn militaire dienst trok ik naar Istanbul om te werken en hoorde daar over de mogelijkheid om in het buitenland te werken. Ik betaalde 500 TL aan een tussenpersoon om mijn dossier te regelen, kreeg mijn paspoort, onderging een medische keuring en begon aan mijn reis.
Eerst ging ik per trein naar Wenen, maar na twee weken besefte ik dat het werk daar niets voor mij was. Via Duitsland kwam ik uiteindelijk in Zolder terecht, op aanraden van arbeiders uit Trabzon. "Mijn buitenlandse avontuur, dat begon met een treinreis vanuit Turkije, eindigde na enkele maanden in Zolder." Daar werkte ik 25 jaar in de mijnen en bouwde een leven op.
Het begin was moeilijk. "In de beginjaren begrepen we elkaar via tolken," herinner ik me. Toch leerde ik snel de belangrijkste woorden en maakte ik vrienden met Vlaamse collega’s. Ik was sociaal en hield van reizen, wat mij hielp om de Vlaamse taal beter onder de knie te krijgen.
Ik stond bekend als een pionier. "Ik was de eerste arbeider in België die een auto kocht," zeg ik met trots. In 1962, na vier jaar in de mijnen, kocht ik een Amerikaanse Pontiac. Vlaamse arbeiders keken er jaloers naar, want velen kwamen nog met de fiets naar het werk. "Ik parkeerde mijn Pontiac voor de ingang van de mijn en liet zien dat ik het had gemaakt."
Naast mijn werk en mijn auto had ik ook een belangrijke rol in de gemeenschap. "Ik ben een van de mensen die het beste weet hoe de Selimiye Moskee in Heusden-Zolder is gebouwd." In het begin kregen we een tijdelijke gebedsruimte van de mijnleiding. Later kregen we toestemming om een moskee te bouwen. "We begonnen met vijf mensen aan de bouw. Het hout dat we gebruikten, haalden we uit het bos. Langzaam werd de moskee opgebouwd." De Selimiye Moskee werd de eerste door Turken gebouwde moskee in België.
Mijn persoonlijke leven kende pieken en dalen. In 1970 ging ik op verzoek van mijn vader naar Turkije om te trouwen. "Later kwam mijn vrouw om het leven bij een verkeersongeluk." Na elf jaar huwelijk en vier kinderen bleef ik alleen achter. Later hertrouwde ik en kreeg ik nog twee kinderen. Nu heb ik veertien kleinkinderen, waarvan er vier al getrouwd zijn.
Mijn kinderen groeiden hier op. "Ze spreken uitstekend Vlaams, hebben werk gevonden en hun leven in België opgebouwd," vertel ik met trots. Toch heb ik ervoor gezorgd dat ze hun cultuur niet vergaten. "Ze leerden de Koran, spreken Turks en reizen regelmatig naar hun thuisland."
Over Turkije spreek ik met liefde en trots. "Wanneer het over Turkije gaat, stopt alles. Niemand mag iets slechts zeggen over Turkije. Als ik vandaag nog zou worden opgeroepen voor militaire dienst, zou ik meteen gaan." Toch koester ik ook België. "Het grootste deel van mijn leven heb ik hier doorgebracht. Als een ander land België zou aanvallen, zou ik het verdedigen zoals ik Turkije zou verdedigen."
In de beginjaren dachten we dat we zouden terugkeren, maar "wanneer de kinderen beginnen op te groeien, verandert het leven." Ik ben uiteindelijk in België gebleven, en daar heb ik geen spijt van. "We krijgen onze pensioenen op tijd en we kunnen ons leven leiden. Onze rechten en bescherming zijn gegarandeerd."
Toch blijft mijn laatste wens verbonden met Turkije. "Ik heb in Turkije een graf gekocht voor mezelf en mijn familie. Mijn eerste vrouw ligt daar begraven. Als ik sterf, wil ik daar naast haar worden begraven."
BAYRAM KARADAYI
HEUSDEN-ZOLDER
Ben 1934 yılında Erzurum İspir kazasında doğdum.
Benim çocukluğum köyde geçti. Babam çiftçiydi. Çocukluğumda elim tutmaya başladığı andan itibaren aileme yardımcı oldum. Bir evde 7 kardeştik.
Babam Mevlüt Karadayı çok çalışkan bir insandı. Çalışmayana yemek yok derdi. Arazilerimizde buğday arpa ekerdik. Bunun dışında gençlik yıllarımda Erzurum’da tuğla ocaklarında çalıştım. İyi tuğla keserdim.
Belçika’ya Geldiğimde Bekardım.
Ben Belçika’ya bekar olarak geldim. Babamın isteği üzerine 1970 yılında Türkiye’ye giderek evlendim. Eşim daha sonra bir trafik kazasında hayatını kaybetti. İlk eşimle 11 yıl beraber kalmıştık. Ondan 4 çocuğum olmuştu. Daha sonra ikinci eşim ile evlendim. Ondan da 2 çocuğum var.
Belçika’ya İlk Gelenlerden Biriyim.
Ben 1962 yılında İşçi Bulma Kurumu vasıtası ile geldim. Ancak 1964 yılında gelenler gibi değil, daha önce İstanbul’da başka bir yol izleyerek geldim.
Askerlikten sonra İstanbul’a gelerek çalışmaya başladım. İstanbul’da yurt dışına giderek çalışanlar olduğunu duydum. Ben de İşçi Bulma Kurumuna müracaatta bulundum. Dosyalarımı takip etmesi için bir aracıya 500 tl para verdim. Bir şekilde dosyalarım tamamlandı. Pasaportumu aldım, sağlık kontrolünden geçerek yola çıktım.
İlk önce tren ile Viyana’ya geldim. Orada 2 hafta çalıştım ama işi beğenmedim. Oradan Almanya’ya geçtim. Oradan da Trabzonlu işçilerin tavsiyesi ile Belçika’ya geldim. Türkiye’den tren ile çıktığım yurt dışı macerası birkaç ay sonra Zolder’de son buldu. Bir şekilde Zolder-Maden Ocağında işe başladım, tam 25 yıl maden çalıştım ve emekli oldum.
Ben İnsanlarla Kolay Anlaşıyordum.
İlk geldiğimiz yıllarda tercümanlar vasıtasıyla anlaşıyorduk. Önce iş yerinde bana lazım olan malzemelerin isimlerini öğrendim. Sonra yavaş yavaş Flaman arkadaşlarımız oldu. Onlarla sohbet etmeyi severdim. Çok sosyal bir insandım. Gezmeyi severdim. Flamanca’yı daha çok Flamanlar’dan öğrendim.
Belçika’da İlk Arabayı Ben Aldım.
Ben Belçika’da ilk arabayı alan işçiyim. 1962 yılında Zolder Maden Ocağında çalışmaya başladım. 4 yıl çalıştıktan sonra bir Pontiac marka Amerikan arabası aldım. Flaman işçiler bile o zaman beni kıskanmıştı. Flamanların çoğu maden ocağına o zamanlar bisikletle geliyorlardı. Ben ise Pontiac arabamı maden ocağını önüne park edip hava atıyordum. Bir Türk Belçika’da lüks bir Amerikan arabasına binmesi büyük bir olaydı.
Selimiye Camii’nin Yapılmasında Emeğim Var.
Ben Heusden-Zolder Selimiye Camii’nin nasıl yapıldığını en iyi bilenlerdenim. Vakit namazı kılmak, bayram namazları kılmak için biz önce maden ocağı yönetimine başvurmuştuk. Önce bize geçici bir yer verdiler. Sonra yer gösterdiler buraya kendiniz bir cami yapabilirsiniz dediler.
Selimiye Camii’nin yapılmasında benim de emeğim geçti. İlk çalışmalara 5 kişi başlamıştık. İlk temelini birkaç arkadaş beraber attık. Kullandığımız keresteyi ormandan kesip getirdik. Yavaş yavaş cami yapımı şekil aldı. Selimiye Camii Belçika’da Türklerin yaptığı ilk camidir.
Araba İle Çok İzine Gittim.
Bir defasında araba ile izine gittiğimde bir evrakı unutmuşum. Sonra bir gümrükte farkına vardılar, çok sorun yaşadım. Bir seferde Bulgaristan’da yol kenarında otlayan bir ineğe çarptım. Önce biraz sahibi falan gelir diye bekledim. Kimse gelmeyince bindim arabama gittim.
Benim Belçika’da 6 Çocuğum Oldu.
Benim başımdan 2 evlilik geçti. İlk eşimi bir kaza sonucu kaybettim. Daha sonra tekrar evlendim. Şimdi torunlarım var. 14 torunumdan 4 tanesi evlendi.
Çocuklarım İyi Yetiştiler.
Çocuklarım burada iyi bir ortamda büyüdüler. Çocuklarım burada doğdular. Burada okula gittiler. Flamancaları süper. Burada iş sahibi oldular, hayatlarını düzenlerini burada kurdular. Çocuklarım çok saygılı ve çalışkanlardır. Allah ömürlerini uzun etsin inşallah.
Çocuklarım kültürünü iyi bilirler. Kur’an öğrendiler, Türkçe öğrendiler, memleketlerine gidip gelirler. Vatanına milletine bağlı çocuklar olarak yetiştiler.
Türkiye Dünya Devletidir.
Ben ülkemi çok seviyorum. Türkiye denince akan sular durur. Türkiye’ye kimse kötü laf edemez. Beni bugün askere çağırsınlar hemen giderim. Türkiye’yi dünya beğenip takdir ediyor. Türkiye dedin mi bir durup düşüneceksin.
Belçika’yı da Severim, Savunurum
Benim için Türkiye vatandır, vazgeçilmez. Ancak ömrümün büyük çoğunluğu burada geçti. Belçika’nın da iyiliğini isterim. Belçika’ya birisi zarar vermek istese ona da karşı çıkarım. Belçika’ya başka bir ülke saldırırsa ben Türkiye gibi Belçika’yı da savunurum.
Geri Dönüşü Düşümdü Ama Olmadı.
Şimdi ilk yıllarda geri dönüş konusunda hep belli bir süre çalışır, para artırır Türkiye’de yatırım yapar döneriz diye düşünüyorduk. Ama işler öyle olmuyor. Çocuklar büyümeğe başladılar mı hayat başka şekilde gelişiyor.
İyi ki Buralara Geldim.
Biz fakir bir aile idik. Hayatımız para kazanmak için gurbet ellerde geçti. Erzurum’da çalıştım, İstanbul’da çalıştım. Sonra yurt dışına çıktım ve Avusturya’da, Almanya’da ve Belçika’da çalıştım. Şimdi Belçika’da bir maden işçisi olarak emekliyim. Paramız zamanında ödeniyor. Maaşımızı alıp hayatımıza bakıyoruz. Her türlü hak ve hukukumuz güvencemiz var. Bu durumda elbette iyi ki buralara gelmişiz diyoruz.
Benim Cenazemi Türkiye’ye Götürsünler.
Ben Türkiye’de kendim ve ailem için mezar yeri aldım. İlk eşimi oraya defnetmiştik. Ben orada mezarlık görevlilerine ben ölürsem beni de buraya yanına defnedeceksiniz dedim. Çocuklarım istediği takdirde beni oraya defnedebilirler.