SEVİM YANIK - GENK WİNTERSLAG
Een verhaal van thuis, werk en familie in België
Sevim Yanik werd geboren in 1938 in Bursa Yenişehir, Turkije. Haar jeugd bracht ze door in Bursa, maar op haar twaalfde verhuisde haar familie naar Eskişehir. Hier werkte haar vader als schoenenmaker en hier werd ze ook op 16-jarige leeftijd in 1954 met haar man, Hasan Erdoğdu, in het huwelijk gesloten. Het paar had een winkel en leidde een bescheiden, maar gelukkig leven in Eskişehir. "Mijn man was kleermaker en werkte in het naaiwerk. We werkten samen in de winkel en waren gelukkig", herinnert Sevim zich.
Het leven van het jonge gezin zou echter op zijn kop worden gezet door de militaire coup in 1960 in Turkije. Sevim vertelt: "Na de coup veranderde onze situatie, en we moesten de winkel sluiten." Het paar hoorde dat België op zoek was naar arbeiders, en zo kwam het dat Hasan in november 1963 naar België vertrok om te werken in de mijnen van Winterslag. "Mijn man kwam op 24 november 1963 naar België. Na twee maanden keerde hij terug om de papieren in orde te maken, en op 1 april 1964 bracht hij ons naar België."
Sindsdien woont Sevim in hetzelfde huis in de Groenstraat 27 in Genk Winterslag, waar ze inmiddels al 60 jaar woont. "Mijn man werkte in de mijnen, maar werd uiteindelijk ziek. Ondanks de zorg die we hem gaven, verloor ik hem in 1991", vertelt Sevim met een weemoedige blik. "Het verlies van mijn man op jonge leeftijd was natuurlijk moeilijk, maar het is het leven, en iedereen kan dergelijke verliezen ervaren."
De moeilijke jaren die volgden, waren voor Sevim zwaar, maar ze had haar kinderen als steun. "Mijn kinderen groeiden op en gaven me veel steun. We waren gelukkig samen. We hadden drie zoons en twee dochters. Helaas verloor ik mijn oudste zoon, maar al mijn kinderen en kleinkinderen hebben een eigen leven opgebouwd en zijn gelukkig", zegt ze, zichtbaar trots op haar gezin.
In haar eerste jaren in België stond Sevim voor de uitdaging van de taal. "Toen we hier kwamen, spraken we geen taal. Mijn kinderen waren nog jong, maar toen ze naar school gingen, leerden ze de taal en werden ze mijn tolken", vertelt ze. Ze herinnert zich met een glimlach haar eerste ervaringen met de Belgische taal: "Ik herinner me nog dat ik ooit in Winterslag bij een winkel genaamd Vinne naar de markt ging. Ik vroeg in het gesprek om iets 'banane', en de winkelbediende gaf me 2 kilo bananen. We begrepen niet dat 'banane' hetzelfde is als 'banaan'. Zo leerden we langzaam de taal en de dingen die we nodig hadden."
Nu, na tientallen jaren in België, heeft Sevim geen moeite meer met de taal. "Nu heb ik geen problemen meer in België. Ik ben de taal en de omgeving gewend, en kan alles zelf doen", zegt ze. Toch blijft het moeilijker als ze naar Turkije reist. "Wanneer ik naar Turkije ga, heb ik moeite, want ik ben daar niet meer gewend."
Sevim is vol dankbaarheid voor haar kinderen, die goed voor haar zorgen. "Ik ben dankbaar voor mijn kinderen, die allemaal hun opleiding hebben afgerond en een goede baan hebben. Ze hebben geen fouten gemaakt die ons zouden kunnen schamen", zegt ze met een glimlach. Ze is ook dankbaar voor haar buren, die haar altijd steunen. "Mijn buren zijn erg behulpzaam. Ze vragen me dagelijks of alles goed gaat en brengen me vaak eten als ze iets over hebben. Ze zijn als familie voor me geworden."
Haar relatie met België is een positieve. "We zijn zeer tevreden over België. Het heeft ons goed ontvangen. We hebben hier een leven opgebouwd, rechten verworven, en kunnen nu alles doen wat we willen", zegt Sevim. Haar band met de Belgische gemeenschap, evenals met andere nationaliteiten, is sterk. "Onze relaties met de buren zijn goed, zowel met de Belgen als met andere gemeenschappen. Er is nooit enige schade of problemen geweest."
Het idee om terug te keren naar Turkije is voor Sevim geen optie meer. "In 1967 reisden we met de auto naar Turkije. Het was een reis van vijf dagen heen en vijf dagen terug. We reisden door landen met slechte wegen en verouderde auto's. In 1967, toen we Turkije binnenkwamen, stopten we, kusten de grond en huilden bij het zien van de Turkse vlag. Dit waren de emoties die we toen beleefden." Toch is België inmiddels haar thuis. "Nu zijn we gewend aan België. We hebben hier alles wat we nodig hebben, van eten tot winkels. Ons leven is hier net als in Turkije."
Sevim voelt zich volledig verbonden met België en haar levensstijl daar. "We hebben ons leven hier opgebouwd en willen niet meer verhuizen. Onze kinderen zijn hier opgegroeid, hebben een opleiding gehad en werken nu. We hebben geen plannen om terug te keren naar Turkije. België is ons thuis geworden, en we voelen ons hier veilig en gelukkig", zegt ze met overtuiging.
Ten slotte deelt Sevim haar levenswijsheid met haar kinderen en kleinkinderen: "De basis van alles is respect en liefde. Mijn advies is om altijd respect en liefde te tonen. Ze moeten onze cultuur, onze taal en vooral het respect voor ouderen leren. Het leren van respect en liefde is essentieel voor succes in het leven. Als jongere respect toont, en ouderen liefde geven, zal alles goed gaan."
Sevim Yanik's verhaal is er een van aanpassingsvermogen, doorzettingsvermogen en liefde voor familie. Ze heeft België omarmd als haar thuis, maar blijft de waarden van respect en liefde koesteren die haar leven altijd hebben geleid.
SEVİM YANIK
GENK WİLTERSLAG
Ben 1938 Bursa Yenişehir doğumluyum. Çocukluğum, 12 yaşına kadar Bursa’da geçti.
1950 yılında Eskişehir’e göç ettik. Babam ayakkabı ustasıydı.1954 yılında ise Eskişehir’de evlendim. Eskişehir’de bir dükkanımız vardı. 10 yıl boyunca orada çalıştık. Eşim terziydi, terzilik yapıyordu.
1960 Yılında İhtilal Olunca İşlerimiz Bozuldu
60 İhtilali sonrası düzenimiz bozuldu ve işyerimizi kapatmak zorunda kaldık. Sonra yurtdışına işçi gönderildiğini duyduk. Belçika işçi alıyormuş dediler. Eşim Hasan Erdoğdu işçi bulma kurumu aracılığı ile 24 Kasım 1963 yılında Winterslag Maden Ocağında çalışmak üzere Belçika’ya geldi.
60 Yıl Boyunca Aynı Evde İkamet Ettim
Belçika’da 2 ay çalıştıktan sonra geri geldi ve bizim pasaport ve evraklarımızı tamamladı ve bizi de 1 Nisan 1964 yılında Belçika’ya getirdi. Belçika’da 60 yıl boyunca Genk Winterslag Groenstraat 27 numaralı evde ikamet ediyorum.
Eşimi 1991 Yılında Kaybettim
Eşim maden ocağında çalışıyordu. Sonra ağır bir hastalık geçirdi. Ne kadar iyi bakım yapsak da hastalığına çare bulunamadı. Eşimi 1991 yılında kaybettim. Belçika’da 28 yıl boyunca çok güzel bir hayat geçirmiştik. Bir insanın genç denecek bir yaşta eşini kaybetmesi çok zor bir şey. Ancak yapacak bir şey yok. İnsan bu, başına her şey gelebiliyor.
Çok Zor Yıllarım Oldu
Elbette yalnızlık çok zor. Çocuklarım yetiştiler. Bana yardımcı oldular. Mutluyduk. Yanımızda 3 oğlum, 2 de kızım vardı. Büyük oğlumu kaybettim. Çocuklarım torunlarımın hepsinin evi, işi, düzeni var. Onlarda hayatlarından mutlu şimdi. Burada çok büyük bir aile olduk.
Artık Burada Çok Büyük Bir Aile Olduk
Artık ben yaşlandım. Bakıma muhtaç duruma geldim. Sağolsunlar çocuklarım bana iyi bakıyorlar. Çocuklarım, damatlarım, gelinlerim ve 22 tane torum var. Torunlarımın çocuklarından evlenenler bile var.
Çocuklarım Benim Tercümanım Oldular
Biz buraya geldik, dil bilmiyorduk, çocuklar ufaktı, okula gittiler, dil öğrendikçe bana tercüman olmaya başladılar. Çarşıya, pazara onlarla birlikte gidiyorduk. İstediklerimi çocuklara soruyor, ona göre alıyordum.
Babane Dedim 2 kg Muz Verdiler
Winterslag Vennestraat caddesinde bir Vinne adında bir mağaza vardı. Orada yanımdaki birine sohbet sırasında ‘’Bana ne ondan’’ demişim, tezgahtar kalktı bana 2 kg muz verdi. Meğer muzun adı ‘’Banane(banaan)’’ imiş. Biz işte böyle zorluklarla bugüne geldik.
Birgün ben şeker almaya gitmiştim. Ne istediğimi Flamanca söylemek zor olduğu için evdeki şeker paketini yırtıp bakkala götürdüm. Mesela çocuğa mama yapmak için pirinç unu almam lazım. 3 tane kutu aldım eve geldim biri irmik çıktı, diğeri pirinç unu çıktı. Böylece zamanla neyin ne olduğunu öğrendik. Şimdi sadece Belçika’da değil, Hollanda’da, Almanya’da pazara gidip alışveriş yapıyoruz. Buranın düzenini öğrendik, a alıştık.
Şimdi Belçika’da Değil Türkiye’de Zorluk Çekiyorum
Ben şimdi Türkiye’ye gidince zorluk çekiyorum. Buraya alıştım. Dillerini öğrendik, çevreyi, insanları öğrendik, tanıdık. Kendi işimi sorunsuz burada görebiliyorum. Ancak Türkiye’de birisi yardımcı olmazsa bir şey yapamıyorum.
Allah’a şükürler olsun çocuklarım hepsi okuyum tahsillerini bitirdiler, iş güç sahibi oldular. Ailemizi utandıracak hiçbir hataları olmadı.
Belçika’da Çok İyi Komşularım Oldu
Komşularım çok iyidirler. Bana her zaman sahip çıktılar. Onlar beni her gün bir yaramaz durum var mı, her şey yolunda mı diye yoklarlar. Benim günü hiç yalnız geçmez. Bir lokma yemekleri olsa bile mutlaka bir paket hazırlayıp bana getirirler. Allah hepsinden razı olsun.
Aslında her biri bir başka diyardan buraya gelme ama bir bura anne, baba, kardeş gibi olduk. Burada Halil Tunç adında Kütahyalı bir komşum var. Beni 3 defa annesi yerine koydu hacca götürdü. Allah ondan razı olsun.
Biz Belçika’dan Çok Memnunuz
Belçika sağolsun, bize sahip çıkıyor. Biz Belçika’dan çok memnunuz. Elbette iyi ki Belçika’ya gelmişiz diyorum. Buraya geldik, düzen kurduk, hak hukuk sahibi olduk, şimdi her şeye elimiz, gücümüz yetiyor. Flaman komşularım var, onlarla çok iyi geçiniyoruz. Hiçbirinin bana zararı dokunmadı. Burada Türk olsun, Faslı olsun, Belçikalı olsun komşuluklarımız çok kuvvetlidir.
1967 Yılında 5 Günde Türkiye’ye Gittik
Burada elbette hep vatan hasreti ile yaşadık. Kolay değil öyle doğup büyüdüğün memleketini bırakıp gurbet ellerde yaşamak, düzen kurmak. Buradan 1967 yılında arabayla Türkiye’ye 5 günde gittik, 5 günde de geri geldik. 10 günümüz yollarda geçti. Yollar çok uzun ve çok kötüydü. Yolların çoğu tek yöndü. Arabalarımız eskiydi. Şimdi çocuklarımız en lüks arabalarla bir günde memlekete gidiyorlar.
1967 yılında yaptığımız ilk sıla yolculuğunda Bulgaristan’dan Türkiye’ye girerken bir sudan geçtik Türkiye gümrüğüne geldik. Arabadan indik, yere kapandık ve toprağı öptük. Doya doya bayrağımızı seyrettik. Orada göz yaşlarımıza hâkim olmadık. Biz böyle duygular yaşadık.
Artık Buralı Olduk
Ama artık alıştık. Herşey normal olmaya başladı. Biz Belçika’ya da alıştık. Türk bayrağımız evimizde mutlaka var. Ancak 60 yıl bu ülkede yaşadık, onun da kıymeti var.
Türkiye’de artık kimsemiz kalmadı. Düzenimiz burada çocuklarımız, torunlarımız, onların çocukları hepsi burada. Belçika da artık bize vatan oldu. Burada yaşayan herkes artık benim gibi buraya alıştı.
Burada her şeyimiz var. Yiyeceklerimiz, bize göre ihtiyaçlarımız, bakkal, kasap, fırın, export her şey var. Burada aynı Türkiye de gibi yaşıyoruz.
Bu Düzen Bozulup Başka Yere Gidilmez
Buradan artık geri dönüş olmaz diye düşünüyorum. Buraya yerleştik artık. Burada doğdular, büyüdüler, okudular, meslek sahibi, iş sahibi oldular. Bu düzen bozulur, başka bir yere gidilir mi?
Burada çok iyi yerlerde olanlar da var. Kimi milletvekili, kimi doktor, kimi iş adamı, kimi sanatçı. Burada belediye de çalışanların çoğu Türk kökenli. Buraya yerleştik artık, geri dönemeyiz. Belçika bize yurt oldu artık. Belki benim sözlerim bazılarına ağır gelebilir ama gelmesin. Gerçek bu.
Saygı ve Sevgi Herşeyin Temeli
Çocuklarımıza, torunlarımıza sahip çıkmamız lazım. Onlara mutlaka dinimizi, dilimizi öğretelim. Türk ahlak ve terbiyesini öğretelim. Özellikle büyüklere saygıyı öğretelim. Saygı ve sevgi duygularını iyi öğrenemeyen çocukların hayatlarında başarılı olmaları zor olur. Küçükler sayar, büyükler de severse ortalık çok hoş olur.