Het verhaal van Kamil Sayın weerspiegelt het pad van vele Turkse migranten die zestig jaar geleden hun reis naar België begonnen. Van een onbekend bestaan als gastarbeider groeide hij uit tot een brug tussen twee culturen, een transnationale burger die zowel België als Turkije in zijn hart draagt.
Kamil Sayın werd in 1955 geboren in Emirdağ, in de provincie Afyonkarahisar. Al op jonge leeftijd verhuisde hij met zijn gezin naar Ankara, waar zijn vader werkzaam was bij de militaire academie. Hij doorliep daar zijn hele schooltijd en behaalde zijn diploma aan het Eerste Kunstinstituut van Ankara.
Zijn leven veranderde drastisch toen hij in 1978, op initiatief van zijn vrouw, naar België vertrok. "Ik sprak geen Frans," herinnert hij zich, "maar mijn vreemde taal was Engels." De eerste periode in België was er een van onzekerheid en aanpassing. Toch was er ook warmte: "De Belgen bleken hele vriendelijke mensen te zijn."
Kamil Sayın was niet iemand die stilzat. "Op zaterdag landde ik in België, op maandag had ik mijn verblijfsdocumenten geregeld en twintig dagen later had ik mijn werkvergunning." Maar hij kon niet wachten. Al op de derde dag na zijn aankomst bood een kennis hem schoonmaakwerk aan. "Waarom ben ik hier gekomen? Om te werken!" zegt hij resoluut. En zo begon hij meteen.
Binnen korte tijd vond hij via een vriend een baan in een caravan-garage in Waterloo. Dankzij zijn kennis van het Engels kon hij communiceren met de eigenaar. Later werkte hij drie jaar lang in een kachelbedrijf in Vilvoorde, waar hij ook anderen hielp aan een baan. Toen dat bedrijf werd overgenomen en de werknemers geleidelijk werden ontslagen, vond hij onmiddellijk ander werk als schoonmaker in het Holiday Inn hotel. "Mijn vader leerde ons: zelfs als je gratis werkt, blijf bezig." Zijn harde werk werd beloond en hij werd al snel supervisor van zijn afdeling.
Door de jaren heen zag Kamil Sayın veel veranderen in België. "Onze kinderen zijn opgegroeid en hebben prachtige posities bereikt," zegt hij trots. "Veel kinderen van onze vrienden zijn artsen, ingenieurs, bestuurders of zelfs burgemeesters geworden."
Een van zijn dierbare herinneringen illustreert de vriendelijkheid die hij in België ervoer: "In de jaren '90 kocht ik een Mercedes en parkeerde die voor mijn huis. Mijn overbuurman, een hoofdcommissaris, kwam na drie dagen naar me toe en zei: 'Beste meneer, heb je nog geen garage gevonden? Ik sta 's nachts nachtwacht te houden omdat ik bang ben dat iemand je auto steelt.'"
Voor Kamil Sayın is België een land dat kansen biedt. "Sommigen zeggen dat er racisme is, maar kijk naar mijn dochter: Zehra werd verkozen tot CEO van Special Olympics Belgium. Waarom? Omdat ze bekwaam is."
Een Dichter en Cultureel Erfgoed
Naast zijn werk en maatschappelijke betrokkenheid heeft Kamil Sayın een passie voor poëzie. "Ik ben een erkend kunstenaar bij het Ministerie van Cultuur en ben genomineerd als 'Levend Menselijk Erfgoed' bij UNESCO." Zijn bijdragen aan de Turkse en Belgische cultuur werden bekroond met een plaats in de Hoge Raad van het Atatürk Cultuurcentrum binnen het Turkse Instituut voor Taal en Geschiedenis.
Zijn reis, die begon als een zoektocht naar werk, groeide uit tot een levensverhaal waarin hij een brug werd tussen twee werelden. Zijn woorden en daden laten zien dat migratie niet alleen draait om vertrekken en aankomen, maar ook om bouwen, verbinden en bijdragen.
Türkiye'den Belçika'ya 60 yıl önce başlayan göç hikayesinde göçmenler ulusötesi bağlar sayesinde, "misafir işçilerden" "ulusötesi yurttaşlara" dönüşerek Belçika ve Türkiye arasında bir köprü olmuşlardır. Kamil Sayın'da bugün misafir işçi olarak geldiği Belçika ile Türkiye arasında bir kültür elçisi olarak köprü vazifesini üstlenmiş durumda.
«Ben, Kamil Sayın, 1955 yılında Afyon Karahisar 'ın Emirdağ kazasında dünyaya geldim. Henüz üç yaşımda iken babam Musa Kazım Sayın 'ın Ankara Kara harp okulu'na tayini nedeni ile Ankara 'ya yerleştik. Orada ilk orta ve lise eğitimi tamamladım. Ankara birinci Sanat Enstitüsü'nü bitirdim. Ankara Belediyesi Otobüs İşletmesi 'nde çalışırken 1973 yılında eşimle tanıştım ve evlendim. Zaten akrabam oluyordu. Döne Kubat'la evlendim. Ondan sonra askerliğime gittim. Askerlik dönüşü eşimin tercihi üzerine Belçika 'ya gelmeye karar verdik ve Belçika 'ya 1978 yılında geldim.
Beni Waterlo'da bir karavan garajına götürdü ve biraz İngilizce konuşarak adamla anlaştık. Orada işe başladım. Orada bir müddet çalıştıktan sonra Vilvorde 'ta Sapragaz adında bir soba fabrikasıyla anlaştım. Oraya geçtim, Hiç arada boşluğum yok. Ondan sonra üç yıl çalıştık orada. Bir sürü yakınımızı da işe aldırdık. Onun üzerine üç yıl sonra fabrikanın sahibi vefat etti. Oğlu fabrikayı Almanlara sattı. Almanlar dediler ki ya biz işte burayı depo olarak kullanacağız. Kusura bakmayın. Haftada on kişiyi çıkarttılar. En sonunda biraderim kayın biraderim ve bizleri çıkarttılar. Cuma günü işten çıktım. Pazartei günü yine babam tarafından akrabağımız olan Ayhan Çivirilli, Sağ olsun o bana Holiday İnn otelinde temizlik işi var. Gider misin? diye teklifte bulundu.Bende teklifi kabul edip, oraya başvurdum. İşte personel müdürü kadın diyor ki beyefendi sen Metalurji işinden çıkmışsın, Orada aldığın maaşın burada çok daha azını alırsın. Dahası sen teknik elemansın. Niye temizlik işine gidiyorsun? diye sorduğunda "Ben dedim ki ya hanımefendi babamız bize dedi ki işte boş durmayın oğlum. Boşa çalışın isterseniz dedi. Biz boş durmayı sevmiyoruz. Çalışacağım dedim. Bunun üzerine oraya girmiş oldum.
Ama en kısa zamanda kendimizi ispatladık. Kendi bölümümüzdeki arkadaşların başına süper vizör olarak atandım. Orada da emekliliğim doluncaya kadar çalışmış oldum. Üç yıldır da emekliyim çok şükür. Bizim açımızdan mukayesini edebilirim. Çok şükür çocuklarımız yetişti, çok güzel yerlere geldiler. Politik yönden olsun, diğer yönden olsun. Onların başarıları bizi mutlu etti. Bu ülkedeki her şeyi öğrenmiş olmanın verdiği bir rahatlık vardı. İnsanlarıyla kaynaşabilmenin, uyum sağlamanın verdiği bir mutluluk vardı. Bugün çok daha mutluyuz, İlk geldiğimiz döneme göre. Bu insanlar gerçekten bize çok yardımcı oldular.
Bir anekdotumu anlatmak isterim." 90 lı yıllarda bir arkadaşımın tavsiyesi ile bir serviste makam arabası olan az kullanılmış Mercedes 190 marka arabayı satın alıp evimin önüne park ettim.
Evimin tam karşısında Saint Josse Belediyesi'nin başkomiseri oturuyordu. Üçüncü gün Adam geldi, önüme geçti. Beyefendi ben üçgündür arabanı koymak için bir garaj bulamadınmı? Ben rahatsız oluyorum, uykusuz kalıyorum, senin arabanı çalacaklar diye pencerede nöbet tutuyorum." dedi. insanlığa bakın. Bu kadar iyi bir insan olmak gerçekten çok farklı bir şey. Bunlardan bir kötülük görmedik. Yeminle söyleyebilirim ne paramıza, ne namusumuza, ne şerefimize en ufak bir kötülük gelmedi, her zaman yardımcı oldular. Başarılıysan yanında oldular. Rasistlik, ırkçılık diye söylüyorlar ama yani benim çocuklarımın durumuna bakıyorum. Ya benim çocuklarımdan önce on yıldır müdürlük, genel müdürlük, bekleyen insanlar varken babası gibi küçüçük bir çocuğumuzu, kızımızı, Zehramızı aldılar, Special Olympics Belgium CEO'su yaptılar.
Niye yapıyor kardeşim? Demek ki adam münasip görüyor, layık görüyor. Diğer çocuklarımız ona keza. Birçok dostumuzun çocukları doktor çıktılar, mühendis çıktılar, yöneticiler, siyasi olarak belediye başkanı olan kardeşlerimiz çok güzel yerlerdeler. Biz şu anda çok çok mutluyuz. Göçün 60. yılını bu sene kutluyoruz, değişik kutlamalar var. İstek üzerine de bir 60. yıl şiiri hazırladım. Kültür Bakanlığı sanatçısıyım, aynı zamanda Unesco'ya yaşayan insan hazinesi olarak gösterildim. Türk dil ve Tarih Kurumu Atatürk Kültür merkezi yüksek kuruluna da üye seçildim.