Hüseyin Aydınlı: Beringen
Van Turkije naar België en zijn pad naar de Sociale Sector
Hüseyin Aydınlı werd in 1968 geboren in Tavas, een dorp in Denizli, Turkije. Zijn jeugd werd gekarakteriseerd door een leven in twee werelden: het Turkse dorp waar hij opgroeide, en het nieuwe België dat zijn bestemming zou worden. Het verhaal van Hüseyin begint bij zijn vader, een gastarbeider die in 1964 naar België kwam. In 1966 trouwde hij met Hüseyins moeder, die in eerste instantie in Turkije bleef. Hüseyin zelf werd geboren in 1968 en woonde tot 1978 in het dorp.
Het was een tijd waarin de verwachtingen van de ouders en grootouders zwaar wogen. Hüseyin herinnert zich hoe zijn vader en grootvader het liefst zagen dat hij in Turkije zou blijven. "Ze dachten ook dat mijn vader wel wat geld zou verdienen en terug naar Turkije zou komen," vertelt Hüseyin. "Ze wilden niet dat ik in België opgroeide en ver weg van de Turkse cultuur zou worden grootgebracht." Maar het lot besliste anders. Na het overlijden van zijn grootvader begon Hüseyin langzaam afstand te nemen van zijn thuisland. Uiteindelijk bracht zijn vader hem naar België onder het mom van een vakantie, een beslissing die zijn leven voorgoed zou veranderen.
Hüseyin’s start in België was allesbehalve eenvoudig. In Turkije had hij de basisschool tot de vijfde klas afgerond, maar bij aankomst in België besloot zijn vader dat hij opnieuw in de derde klas moest beginnen om de Vlaamse taal te leren. "Gelukkig gaven mijn leraren me extra huiswerk om me te helpen de taal snel onder de knie te krijgen, en onze Vlaamse buren hielpen ook waar ze konden," zegt Hüseyin. Na een jaar was zijn kennis van het Vlaams voldoende om zijn studie normaal voort te zetten. Ondanks het verlies van drie jaar op school, erkent Hüseyin dat het leerproces hem uiteindelijk minder moeite kostte en hij snel vooruitgang boekte.
Het leven in België bracht ook andere uitdagingen met zich mee. Hüseyin herinnert zich hoe zijn ouders altijd de hoop hadden dat hij een vak zou leren dat hem een stabiel leven zou bieden. Ze wilden absoluut niet dat hij naar de mijnschool ging en later in de mijnen zou werken. "Ze hoopten dat ik iets zou leren en een vak zou vinden waar ik mee zou kunnen werken," zegt hij. Op basis van hun advies begon Hüseyin zijn studie in een technische richting, maar zoals zo vaak het geval is in het leven, liep niet alles zoals gepland.
Hij koos voor een studie in de werktuigbouwkunde aan een hogere school, maar tijdens deze periode kreeg Hüseyin ernstige rugklachten die hem tot een operatie dwongen, wat resulteerde in een verloren jaar. Terwijl hij herstelde, begon de lokale overheid sociale projecten te ontwikkelen, en Hüseyin werd steeds meer aangetrokken door dit nieuwe terrein. “Ik was altijd al een sociaal ingesteld persoon en hield ervan om met anderen samen te werken,” vertelt hij. Samen met zijn broer, Rıfat Can, werkte hij aan enkele van deze projecten. Uiteindelijk bleek de sociale sector het juiste pad voor hem te zijn.
Het was een beslissing die zijn leven en carrière zou bepalen. Na zijn betrokkenheid bij verschillende sociale projecten, besloot Hüseyin zijn carrière in deze sector voort te zetten. Zijn keuze voor de sociale sector voelde als een natuurlijke stap, waarin hij zijn passie voor samenwerken en zijn wens om anderen te helpen kon combineren.
Hüseyins verhaal is er een van aanpassing, doorzettingsvermogen en het volgen van je eigen pad, ondanks de verwachtingen van anderen. Het is een verhaal van een man die van Turkije naar België kwam met de hoop op een betere toekomst en uiteindelijk zijn eigen weg vond in een sector die hem meer voldoening bracht dan hij ooit had kunnen voorzien.
HÜSEYİN AYDINLI
BERİNGEN
Ben 1968 Denizli Tavas doğumluyum.
Babam 1964 işçilerinden. Babam 1966 yılında annemle evlenmiş. İlk etapta annem bir düre Türkiye’de kaldı. Ben 68 doğumluyum. Doğduğum yıldan 1978 yılına kadar köyde kaldım.
Gezi Bahanesiyle Geldim ve Burada Kaldım
Hem babam ve hem de dedem benim Türkiye’de kalmam, orada eğitim görmemi istemişlerdi. Birazda babamın üç beş kuruş kazanıp geri döneceğini düşünmüşler ve benim oralara gidip Türk kültüründen uzak yetişmemi istememişler. Sonra dedem vefat edince Türkiye’den biraz soğudum. Babam beni Belçika’da biraz gezdirmek bahanesiyle buraya getirdi ve ben burada kaldım.
Burada Tekrar 3.üncü Sınıftan Okula Başladım.
Türkiye’de ilkokul 5. Sınıfa kadar okumuştum. Burada ise babam Flamanca dilini daha iyi öğrenebilmem için beni tekrar 3. Sınıftan okula başlattılar. Sağ olsunlar öğretmenlerimiz okulda bana Flamanca konusunda ek ödevler vererek dil geriliğini gidermeme yardımcı oldular. Flaman komşularımız da bize yardımcı oldular. Bana bir yıl yetmişti. Eğitimime normal devam edebilecek düzeyde Flamanca öğrenmiştim. Bir taraftan 3 yıl kaybetmiştim ancak diğer yandan dili zorlanmadan daha hızlı öğrenmeyi başarmıştım.
Herşey İstediğimiz Gibi Olmadı
Daha sonra orta lise ve yüksek okul okuyarak eğitimi mi devam ettirdim. Annem babam benim maden meslek okuluna gidip daha sonra maden ocağında çalışmamı hiç istemediler. En azından bir sanat öğrensin bir yerde çalışır düşüncesinde oldular.
Ben onların tavsiyeleri doğrultusunda eğitimimi yönlendirmeye çalıştım. Lise’de önce bir teknik bölüm okudum. Sonra aynı doğrultuda normalde okumam gerekiyordu. Ancak herşey istediğimiz gibi olmuyor.
Sosyal Sektörde Çalışma kararı Aldım
Yüksel Okula mühendislik bölümüne başladım. Fakat daha sonra ciddi bir bel sorunu yaşamaya başladım. Belimden ameliyat olmak zorunda kaldım. Bu yüzden bir yılım boşa gitti.
Yine o yıllarda yerel yönetimler sosyal projeler yapmaya başladılar. Bu doğrultuda kadrolar oluşturuyorlardı. Bende çok sosyal bir insandım. İnsanlarla beraber olmayı seven biriydim. Burada deneklerimiz vardı. Ayrıca Rıfat Can ağabeyimle birlikte bazı projelerden çalışıyorduk. Bu sektör daha çok ilgimi çekmeye başladı ve ben meslek olarak sosyal sektörde çalışma kararı aldım.
Daha sonra bir belediye projesinde yer aldım. Hem çalıştım hem de eğitimime sosyal hizmetler bölümünde devam ettim. Bu doğrultuda leuven Heverlee Sosyal Bilimler Bölümünü tamamladım.
Bu sektörde sosyal danışman olarak çalışmaya başladım. İlk işimde mahalle semtleri ile çalıştım. Sonra belediyede sosyal uyum merkezinde çalıştım. Arkasından sosyal sektör alanında birçok projede görev üstlendim.
Anadilini İyi Bilen Bir Çocuk, Diğer Dilleri Daha Kolay Öğreniyor.
Ben eğitim sürecinde Belçika’ya geç gelmem bir dezavantaj gibi görülebilir, ancak ben öyle düşünmüyorum. Türkiye’de okuduğum dönemlerde anadilimi iyi öğrenmiş oldum. Hem Türkçe ve Türk Kültürü konusunda hem de Belçika kültürünü tüm yönleri ile öğrenmiş oldum. Belki de anadilim Türkçe’yi iyi öğrenmem Flamanca’yı diğer Türk gençlerinden daha iyi öğrenmemi sağladı. Zaten bu konularda yapılan araştırmalarda anadilini iyi bilenlerin diğer diller konusunda da başarılı oldukları belirtiliyor. Ben de öyle düşünüyorum. Ayrıca ailemin de benim hakkımda zamanında iyi kararlar aldıklarını düşünüyorum.
Bir diğer konu ise ilk dönemler kaldığımız belediye Oostham şehridir. Orada fazla yabancı kökenli insan yoktu. Etrafımızda hep Flamanca konuşuluyordu ve biz de Flamanca konuşmak durumundaydık. Böylece dil yeteneği kendiliğinden gelişiyor. Ayrıca dili bilmek sadece konuşmak değil, iyi anlamak ve yazmak da gerekiyor.
Sosyal Hayatımız Beringen’de Geçti.
Hayatımızda Beringen şehrinin de ayrı bir yeri var. Çünkü sosyal hayatımız burada geçti. Cami burada, dernekler burada, kültürel faaliyetler ağırlıklı olarak burada yapılıyor.
Sonradan biz de Beringen’e taşındık. İlk etapta yaşıtım 4 genç ile tanışmış oldum. Onlarla halen aile dostluğumuz devam ediyor.
Bu arada kişisel olarak yaptığımız tercihlerde hayatımızda etkili oldu. Hem yapılan faaliyetlerde aldığımız görev ve sorumluluklar, hem arkadaşlık ortamı kendi özel gelişimimizde olumlu etkiler bıraktı. Özellikle sosyal sektörde aldığım görev için bu durum çok önemli bir alt yapı oluşturdu.
Bireysel Değil, Toplumsal Başarı Önemli
Bizim büyüklerimiz çocuklarını iyi bir eğitim almalarını elbette istemişlerdir. Bizim neslimiz yaşadıkları tecrübeler sayesinde daha donanımlı oldular diyebiliriz. Fakat bizden sonra gelenler için çok olumlu şeyler söylemem zor. Bence istenilen sevide değiller. Elbette belirli bir kesim eğitimine devam ediyor. Ancak daha geniş bir bakış açısı ile olaya yaklaşıldığında bunca fırsata rağmen başarı oranlarının da istenilen sevide olmadığını da gözlemliyoruz. Geniş bir tabana yayılmış bir eğitimde başarı şuuru, bilinci yok. Şu andaki başarı daha çok bireysel başarılar olarak görülebilir. Buda belki de iyidir, ancak toplumsal başarı hedef olarak görülmelidir.
Çocukların Başarısında İçin Anne Babanın Rolü Çok Önemli
Benim 3 çocuğum var. İlk iki kız çocuğum şu anda yüksek okula gidiyorlar. İl kızım evli ve eğitimine devam ediyor. Eğitimini tamamlayınca ana okulu öğretmeni olacak inşallah. İkinci kızım ise hukuk adalet alanında ofis asistanı olarak görev alacak bir branşta eğitim görüyor. Oğlum ise şu anda orta 3.üncü sınıf öğrencisi.
Çocukların eğitim sürecinde büyüklere çok büyük sorumluluklar düşüyor. Özellikle günümüzün getirdiği bazı yenilikler çocukların eğitimine zarar verecek ortamlar yaratıyor. Örneğin dijital bağımlılık çok önemli bir sorun haline geldi. Bu ve benzer konuları yakın takip ederek enlemler alıp çocukların başarına katkı sunmak gerekiyor.
Türkler Belçika’da Uyum Sorununu Aştılar.
Belçika’da Türk toplumu bana göre 60 yıl sonra uyum sorununu başarmış bir toplumdur. Buraya gelenler dil öğrenmek için çaba gösteriyorlar. Zaten yeni neslin böyle bir sorunu yok. Belçika Flaman bölgesi bu konuda çok başarılı. Buraya gelenler zaten dil öğrenmeden, bir meslek öğrenmeden burada hayatını devam ettirmesinin zor olduğunu görüyor. Devlette bu konuda insanlara birçok imkân sunuyor.