Emin Barskanmay - Beringen
"Mijn reis begon in een klein dorp in Bingöl, maar bracht me via moeilijke wegen en ingrijpende gebeurtenissen naar een nieuw leven in België."
Emin Barkskanmay kijkt terug op een leven vol omwentelingen en onvergetelijke momenten. Geboren in 1957 in Bingöl, groeide hij op in een klein dorp, omringd door de rust van het platteland en de dagelijkse bezigheden van veeteelt. "We hadden schapen en geiten, en als kind hielp ik mijn familie met alles wat moest gebeuren," herinnert hij zich. Ondanks het harde werken wist hij de basisschool af te ronden, een prestatie waar hij trots op is.
Zijn leven nam een wending toen hij opgeroepen werd voor zijn militaire dienst. "Bij de medische keuring bleek dat ik slechts 45 kilo woog. Dat was eigenlijk te weinig, maar ik smeekte de commandant om me toch te laten beginnen," vertelt hij met een glimlach. Zijn lichte gewicht leidde ertoe dat hij werd ingedeeld bij de geneeskundige dienst. "Ik kreeg mijn basisopleiding in Samsun en werd vervolgens naar Istanbul gestuurd, waar ik als assistent van een arts diende."
Na zijn diensttijd was het tijd voor een nieuw hoofdstuk. In 1974 verliet Emin zijn geboortedorp en vertrok hij naar Istanbul, waar hij twee maanden werkte. Maar zijn echte doel lag verder. "Ik vond een reisbureau in Taksim, kocht een ticket en reisde als toerist naar München. Van daaruit reisden we verder naar Nederland." Na een korte periode in Nederland verhuisde hij naar België, waar op 18 augustus 1974 een amnestie werd afgekondigd voor illegale arbeiders. "Mijn schoonvader was al eerder naar Nederland gegaan. Mijn vader had hem gevraagd om mij mee te nemen als hij nog eens zou gaan. Zo begon mijn reis naar een nieuw leven."
De reis naar België was niet eenvoudig. "Je had minimaal 5000 mark nodig om de Duitse grens over te komen. In ons dorp verkochten we schapen en geiten om het geld bij elkaar te krijgen." Uiteindelijk kwam hij aan in België, waar hij in 1978 trouwde. Maar het lot had andere plannen. "In 1979 maakte ik met mijn schoonvader een autovakantie. In Joegoslavië kregen we een ernstig ongeluk. Mijn vrouw overleefde het niet. Onze dochter was pas acht maanden oud."
De nasleep van het ongeluk was zwaar. "Ik werd teruggebracht naar België en verbleef vier jaar in het ziekenhuis. Ik onderging vijftien operaties." In die moeilijke periode kreeg hij advies van zijn familie om opnieuw een gezin te stichten. "Mijn ouders gaven me hun zegen en ik trouwde met mijn schoonzus. We kregen samen vier kinderen."
Zijn eerste dochter, die het ongeluk overleefde, groeide op zonder te weten wat er was gebeurd. "Pas op haar 23ste vertelden we haar de waarheid. Het was een moeilijke beslissing, maar we wilden dat ze haar studie eerst afrondde. Toen ze het hoorde, was ze verdrietig, maar ze kon ermee omgaan." Ondanks de uitdagingen heeft Emin zijn kinderen met trots zien opgroeien. "Eén van hen is professor in Duitsland, een ander is verpleegkundige in Leuven. Helaas verloor ik een zoon bij een verkeersongeval. Hij liet een dochter achter."
Zijn loopbaan in België begon in de mijnen. "Tien jaar lang werkte ik in de mijn, tot die werd gesloten. Daarna ben ik de zakenwereld ingegaan en had ik verschillende ondernemingen, waaronder een bakkerij in Brussel. Na het verlies van mijn zoon heb ik echter besloten de handel op te geven."
De eerste jaren in België waren moeilijk, vooral door de taalbarrière. "Mijn vak was gezondheidszorg, maar door de taalproblemen kon ik dat hier niet uitoefenen. In plaats daarvan werkte ik in de mijnen." Nu spreekt hij zowel Nederlands als Frans. "Dat helpt enorm in het dagelijkse leven."
Emin en zijn generatie hebben altijd geprobeerd hun kinderen de Turkse taal en cultuur bij te brengen. "Maar het is niet eenvoudig in een andere omgeving. De wereld is veranderd, en we kunnen niet verwachten dat ze precies zoals wij worden." Desondanks ziet hij de familie als de kern van alles. "De grootste rijkdom die je kunt hebben, is een goed kind. Bezit kan je verliezen, maar een goed opgevoed kind blijft altijd je trots."
Hoewel België veel mogelijkheden bood, heeft hij ook te maken gehad met racisme. "Op de werkvloer waren er duidelijke scheidingen tussen Vlamingen en Turken. Sommige mensen keken neer op migranten." Toch heeft hij zijn weg gevonden en zich weten aan te passen.
Terugkeren naar Turkije is geen optie meer. "Toen ik hier kwam, dacht ik dat ik na tien jaar zou terugkeren. Maar ik ben nooit teruggegaan. Mijn familie is hier nu groot, mijn leven is hier geworteld." Hij ziet de toekomst met gemengde gevoelens tegemoet. "We hebben veel bereikt, maar ik vrees dat er nog moeilijkere tijden aankomen. Toch ben ik dankbaar voor alles wat ik heb opgebouwd."
EMİN BARKSKANMAY / BERİNGEN
Ben 1957 Bingöl doğumluyum. 1971 yılına kadar Bingöl’de ailem ile birlikte yaşadım. Köyde ağırlıklı olarak hayvancılık yapıyorduk. Köyümde hem aileme yardımcı oldum hem de İlkokulu okuyarak bitirdim.
Askere gidene kadar memlekette bazı işlerde çalıştım. Askerlik yaşım gelince muayene olmaya gitmiştim. Orada yapılan sağlık muayenesinde boyum normal ancak kilom normalin altındaydı. Muayeneden sorumlu komutana ben mutlaka askerliğimi bir an önce yapmak istediğimi söyledim. 45 kilo geliyordum, bu bir asker için normal değildi. Yalvara yakara komutanı ikna ettim. Ancak beni hafif bir görev gibi görülen sıhhiye görevine yazdılar. Samsun’da 4 ay temel eğitim aldım. Sonra beni İstanbul’a gönderdiler. 16 ay bir doktorun yanında askerliğimi bitirdim. Askerliğimi tamamladıktan sonra 27 Nisan 1974 tarihinde köyden çıktım. Önce İstanbul’a geldim. Orada 2 ay çalıştım.
Niyetim yurtdışına çıkmaktı. Taksim’de Bosfor Turizm diye bir firma vardı. Oradan bir bilet aldım ve turist olarak önce Münih şehrine geldim. Oradan bizi tanıdıklarımız gelip aldılar ve Hollanda’ya geçtik. Hollanda’da 3 ay çalıştım. 18 Ağustos 1974 tarihinde Belçika’da kaçak işçi affı çıkınca Hollanda’dan Belçika’ya geldim.
O zamanlar memlekette yoksulluk vardı. Belli bir ekonomik güce ulaşmak için bir sanayi kurumunda çalışmak gerekiyordu. Yurtdışına çıkış fikri genelde başkalarını görerek insanın aklına geliyor.
Kayınpederim Hollanda’ya daha önceleri gelmiş ve kaçak işlerde çalışmıştı. O zamanlar henüz kendisine damat olmamıştım. Biz akrabaydık, babamın dayısının oğluydu. Kayınpederim Türkiye’ye geri geldiğinde babam ona bir daha yurtdışına gidersen ‘’Emin’i de birlikte götür’’ demişti.
O zamanlar yurtdışına çıkmak ve gümrüklerden sorunsuz geçmek için cebinizde 5 bin mark civarında bir para olması gerekiyordu. Özellikle Almanya sınırında paran varsa geçebiliyorsun, yoksa seni geri gönderiyorlardı. Köyde koyun keçilerimiz vardı, onları sattık ve o para ile yola çıktık.
Ben Belçika’ya geldikten sonra 1978 yılında evlilik yaptım. Ve ilk defa kayınpederim ile birlikte 1979 yılında araba ile beraber izine gittik. Geri dönerken Yugoslavya’da kaza yaptık. O kazada eşimi kaybettim. O zaman 8 aylık bir çocuğum vardı. Kaza yaptığım zamanlarda iletişim zordu. Telefon falan yoktu. Yugoslavya’dan Hollanda’ya telgraf çektim. Akrabalarım gelip bizi aldılar. Gelenlerin bir bölümü cenaze ile Türkiye’ye gittiler, diğerleri bizi Belçika’ya hastanede tedavi için getirdiler. Ben 4 yıl hastanede kaldım. Tam 15 defa ameliyat oldum.
Geçirdiğimiz zorlu sürecin ardından 4 yıl sonra aile büyüklerim bana tekrar bir yuva kurma yönünde tavsiyelerde bulundular. Annem babamın tavsiyesi üzerine çocuğumun durumunu da göz önüne alarak baldızım ile evlendim. İkinci eşimden 2 oğlan 2 kız 4 çocuğum oldu. Sağlığıma kavuştuktan sonra sıla yolu diye tabir edilen o yollarda defalarca izine gittim ve başka bir sorun ile karşılaşmadım.
Kazadan canlı kurtulan çocuğum kafasından darbe almıştı. Gördüğü tedavilerden sonra normal hayatına devam etti. Eğitimde çok başarılı oldu. İkinci eşim yani teyzesi kendisini öz kızı gibi yetiştirdi. Kızıma 23 yaşına kadar öz annesinin bir kazada vefat ettiğini söylemedik. Hem ikinci eşimden olan çocuklarım hem de ilk kızım yıllar sonra yaşadığımız kazanın ve sonrası yaşadıklarımızı öğrendiler. Çocuklarımın dedesi kızımın gerçeği üniversiteyi bitirdikten sonra öğrenmesinin doğru olacağını söylemişti. Bizde onun tavsiyesi ile okulunun bitimine kadar bekledik. Kızım durumu öğrenince önce üzüldü, ama zamanla kendini toparladı.
Çocuklarım eğitimlerinde başarılı oldular. Bir çocuğum şu anda Almanya’da Prof. ünvanı ile Üniversite’de ders veriyor. Çocuklarımdan birini bir elim trafik kazasında maalesef kaybettim. O evliydi ve bir kızı vardı. Büyük kızım Leuven’de hemşire olarak çalışıyor. Bir diğer kızım ise muhasebe eğitimi aldı ve eğitimini aldığı sektörde çalışıyor. Oğlum ise okumayı pek sevmedi ve şimdi o da bir fabrikada çalışıyor. Ben şahsen bu ülkede çocuklarımı iyi yetiştirdiğimi düşünüyorum. Bazen başka ailelerde olumsuz örnekleri görüyorum hem kendileri, hem de çocukları perişan. Şu anda benim 14 torunum var. Hepsi okuyor, bir sorunları yok şükürler olsun.
Ben 10 yıl maden ocağında çalıştım. Maden Ocağının kapanmasında sonra emekli oldum. Sonra bazı ticari işlerde bulundum. Brüksel’de 20 yıl kaldım. Orada pastane çalıştırdım. Oğlumu kazada kaybettikten sonra ticareti bıraktım.
Belçika’da elbette ilk yıllarda dil konusunda çok zorluk çektiğimiz oldu. Örneğin benim mesleği sağlıktı. Dil bilmediğim için kendi mesleğimi burada yapamadım ve bir maden işçisi olarak çalıştım. Şimdi ise epey dil öğrendim. Hem Flamanca ve hem de Fransızca derdimi anlatabiliyorum.
Çocuklarımıza dil, kültür konusunda elimizden geleni yapıyoruz ancak yüzde yüz başarılı olduğumuz söylenemez. Çocuklar 8 saat bizim yanımızda ise 8 saatte dışarıda oluyorlar. Bence dünyada en büyük servet hayırlı bir evlattır. Onların ailesine toplumuna faydalı bir insan olarak yetiştirilmesi çok önemli. Paran olur, bol mülkün olur ancak bir hayırsız evladın olursa varlıklarının hiçbir kıymeti olmaz.
Belçika’ya gelen ilk nesil insanlarımız bu ülkede sivil toplum örgütleri kurdular. Elbette birçok farklı alanda faaliyetlerde bulunuyorlar. Ancak çocuklarımız, torunlarımız için her şeyi onlardan beklemek doğru bir yol değildir. Bu konuda aile çok önemlidir. Her şey orada başlıyor.
Belçika’da her şeyimizin mükemmel olduğu söylenemez. Bazen ırkçı olaylarla karşılaşıyoruz. Örneğin çalıştığımız iş yerlerinde Flaman, Türk ayırımı oluyordu. Buranın yerli halkından bazıları göçmen kökenlilere tepeden baktığı da oluyor. Bunları sayıları az da olsa görüyor, hissediyorsunuz.
Bizim artık buralardan geri dönüşümüz mümkün değil. Ben buraya bir 10 yıl çalışır geri dönerim diye düşünerek gelmiştim ama geri dönemedim ve şimdi burada büyük bir aile oldum. Belçika’da maddi açıdan bazı noktalara geldik, ancak manevi açıdan kaybettiklerimiz var. Elbette her şeyin bir bedeli oluyor. Çocuklarımızın tam olarak bizim gibi olmaları mümkün değil. Onlar kendi yaşadıkları ortama göre şekilleniyorlar. Bence şu anda henüz iyi günlerimizi yaşıyoruz. Bizi daha zor dönemlerin beklediğini düşünüyorum.