...
Baki Biçer werd in 1950 geboren in het dorp Elhan, in de regio Emirdağ, Turkije. Zijn jeugd bracht hij door op het platteland, waar hij samen met zijn familie werkte in de landbouw en veeteelt. De seizoenen bepaalden het ritme van hun leven, en de dagen waren gevuld met hard werk op de velden. Na het afronden van de lagere school bleef hij in het dorp om zijn familie te helpen. Nog voor hij zijn militaire dienstplicht volbracht, trouwde hij en kreeg een zoon. Maar het leven in het dorp bood weinig perspectief, vooral niet voor een jonge vader die zijn gezin wilde onderhouden.
De Reis naar Europa
In 1974, te midden van een economische crisis in Turkije, hoorde Baki dat Europa op zoek was naar arbeiders. Overal in zijn omgeving vertrokken mannen naar het buitenland om geld te verdienen en hun familie een beter leven te bieden. De verhalen over werkgelegenheid en een betere toekomst waren te aantrekkelijk om te negeren. Met de steun van familieleden in Europa nam hij de moedige beslissing om zijn geboorteland te verlaten.
Zijn reis begon in Emirdağ en voerde hem naar het Sirkeci Station in Istanbul. Daar kocht hij een treinticket naar Italië. Hoewel hij officieel als toerist reisde, was zijn uiteindelijke doel om via een omweg in België aan werk te komen. De reis was lang en vol onzekerheden. Hij trok met een groep lotgenoten door Italië, nam een taxi naar Zwitserland en stak vervolgens de grens over naar Frankrijk. Soms moesten ze te voet verder, soms was er geen geld om eten te kopen. Maar de drang om een beter leven op te bouwen hield hen op de been. Uiteindelijk bracht een taxi hem naar Brussel, waar hij zijn eerste stappen in België zette.
Aankomst in België en de Eerste Jaren
Bij aankomst in Brussel vond Baki onderdak bij familieleden van zijn vrouw. De overgang van een klein dorp in Turkije naar een bruisende Europese stad was enorm. De moderne winkels, drukke straten en westerse levensstijl waren overweldigend. Maar ondanks de cultuurshock paste hij zich langzaam aan.
Het geluk lachte hem toe toen in 1974 de zogenaamde Ecevit-amnestie werd ingevoerd, waardoor veel Turkse migranten een legale status kregen. Binnen zes maanden had Baki een baan als fabrieksarbeider. Zijn vrouw en kind bleven voorlopig in Turkije, maar zodra hij zich financieel had gevestigd, haalde hij hen naar België. De zoektocht naar een geschikte woning was moeilijk, maar na veel moeite vond hij een huis voor zijn gezin.
De eerste jaren waren zwaar. Baki en zijn vrouw spraken de taal niet en moesten wennen aan de nieuwe omgeving. Werk in de kabelindustrie was zwaar en communicatie met collega’s en leidinggevenden verliep moeizaam. Toch kreeg het gezin veel steun van hun Belgische buren. Ze hielpen hen met praktische zaken en ondersteunden vooral hun kinderen. Dankzij deze hulp konden de kinderen zich goed ontwikkelen en uiteindelijk hun middelbare school afronden.
Wat begon als een avontuur met een klein gezin, groeide uit tot een stevige familie. Na verloop van tijd kreeg Baki nog vijf kinderen, wat het totaal op zes bracht. Hij en zijn vrouw deden hun best om hun kinderen op te voeden, ondanks hun eigen beperkte kennis van de taal en het onderwijssysteem. Het harde werk wierp zijn vruchten af: de kinderen vervolgden hun opleiding, sommigen zelfs aan de universiteit. Dit was voor Baki en zijn vrouw een enorme bron van trots.
Zoals veel migranten dacht Baki aanvankelijk dat hij na enkele jaren werken zou terugkeren naar Turkije. Maar naarmate de jaren verstreken en zijn kinderen hun toekomst in België opbouwden, werd het steeds duidelijker dat terugkeer geen optie meer was. De Belgische overheid bood hem staatsburgerschap en financiële mogelijkheden om een huis en auto te kopen. De droom van een tijdelijk verblijf in Europa veranderde in een permanente vestiging.
Hoewel Baki en zijn familie over het algemeen positief werden ontvangen in België, waren er ook minder mooie momenten. In de beginjaren waren Turkse cafés schaars, en migranten bezochten vaak Belgische cafés. Op een dag werd Baki daar geconfronteerd met racistische opmerkingen van enkele klanten. Hij verstond de beledigingen niet, maar andere Belgen in het café kwamen direct voor hem op en wezen de aanvallers terecht. Het incident bevestigde zijn overtuiging: niet iedereen is slecht, en er zijn altijd mensen die solidariteit tonen.
Nu hij terugkijkt op zijn leven, vraagt Baki zich soms af of hij de juiste keuze heeft gemaakt. “Waar je je boterham verdient, is je vaderland,” zegt hij. In het begin was het moeilijk om zich aan te passen, maar na verloop van tijd werden Belgische buren en vrienden als familie. Zijn kinderen en kleinkinderen hebben hun toekomst hier opgebouwd, en dat vervult hem met trots.
Baki heeft een belangrijke boodschap voor de jongere generatie: “Werk hard, blijf leren en wees niet onwetend.” Hij hoopt dat de jongeren verder komen dan hun ouders en zich blijven ontwikkelen. “We hebben veel moeilijkheden doorgemaakt, maar we hebben ook kansen gekregen. Het is aan jullie om die kansen te grijpen.”
Met een dankbaar hart sluit Baki zijn verhaal af. Hij is trots op zijn reis, zijn gezin en zijn nieuwe thuis. “Dank aan iedereen die ons heeft geholpen. Dit is ons leven, en we hebben er het beste van gemaakt.”
Ben Emirdağ Elhan köyünden Baki Biçer. 1950 doğumlu 74 yaşındayım. İlkokulu Elhan köyünde bitirdim. Köyde çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşıyorduk. Askere gitmeden evlendim. Bir oğlum oldu. Askerlik çağım gelmişti askere gittim. Asker dönüşü köye geldiğimde herkes Avrupaya gidiyordu. Avrupa’nın işçi aldığı söyleniyordu.
Durumumuz pek iyi değildi. Askerliğimi yapmıştım, evliydim ve bir çocuğum vardı ve onları geçindirmek için para lazımdı.
Avrupa’da çalışıp para kazanmak benimde kafama yatıyordu ve ben de gitmek istedim. Avrupa’da akrabalarım vardı. Onlar da beni teşvik etti. Ben de gitmeyi artık kesinleştirdim.
1974 Yılıydı. Türkiye’de bir ekonomik kriz vardı. Belçika’ ya turist gitmek için, pasaportumu çıkardım, üzerime parayı hazırladım, elime bir bavul aldım ve oraya gidenlerle birlikte yola koyulduk.
Emirdağ’dan ilk olarak İstanbul Sirkeci Garı’na gittik. Orada İtalya’ya bilet aldık. Turist olduğumuz için İtalya üzerinden Belçika’ya kaçak girecektik. Bizimle gidenler nerede ineceğimizi ve nereden nasıl gideceğimizi biliyorlardı. Onlarla birlikte hareket ediyordum.
Maceralı bir haftalık yolculuğumuz olmuştu. İtalya’dan taxi ile İsviçre’ye oradan Fransa’ya geçtik. Orada yattık. Bazı yerlerde yaya yürüdük. Bazen derdimizi anlatama dığımızdan paramız var ekmek ve yiyecek alıp karnımızı doyuramadığımız oldu. Açta kaldık. Ama herşeye katlanıyorduk.
Hedefimiz vardı. Belçika’da çalışarak para kazanıp tekrar Türkiye’ye memlektimize dönecektik. Daha sonra Belçika’ya gitmek için taxi tuttuk. O taksi bizi Belçika’ya kadar getirdi ve bizi Brüksel’de indirdi...
Belçika’ya geldiğimizde hanımın ailesi vardı. Onlar bana sahip çıktı. Bana 2-3 ay evlerinde baktılar. Belçika’ya köyden geldik. Beni çok etkiledi. Eğlencesi bol, şehir büyük, alışveriş bol.
Biz köyden geldik bizim görmediğimiz şeyleri burada gördük. Eğlence, yaşam ve çalışmaya zamanla ayak uydurduk. Alıştık. Belçikalı komşularımız ve iş arkadaşlarımız bize çok yardım ettiler. Belçikalılarla iyi geçiniyorduk. Gençtik çalışıyorduk. Onların yaşamına ayak uydurmaya başladık. 1974’te Belçika’da turistlere, kaçaklara af çıktı. Ecevit affı diyorlardı. Bende bu aftan yararlandım 6 ayda işçi oldum.
Türkiye’de eşim ve 1 çocuğum kalmıştı. Onları işçi olunca yanıma getirdim. Burada o yıllarda kiralık ev vermiyorlardı. Çok uğraştım ve sonunda onlara ev tuttum. İlk zaman eşim ve çocuğum bayağı sıkıntı çektiler. Dil bilmiyoruz, eskiden çok alışveriş yeri yoktu. Bayağı zorlandık.
Belçikalı komşularımız çok yardım ettiler. Bize çok iyi davranıyorlardı. Bize yabancı demiyorlar ellerinden gelen herşeyi bize yapıyorlardı. Ailemize, çocuklarımıza çok yardım ediyorlardı. Çocuklarımızın eğitimine çok yardım ettiler. Sağolsunlar onların yardımlarıyla bugünlere geldik.
Dil bilmiyorduk. Kablo sektöründe çalışıyorduk. İş yerinde bize şef iş verirken ne dediklerini anlamıyorduk. Böyle böyle çalışmaya başladık. Tarzanca dilimizi hallettik. İşi de öğrenince artık dil problemimiz olmadı. Ne dediklerini artık anlıyorduk.
Hergün aynı işlerdi. Gün gün konuşa konuşa anlaşmaya başladık. Kendi işimizi idare edecek kadar dili öğrendik. Çocuklar büyüyünce onlar bize tercümanlık yaptılar. Bize dil ve anlaşma zor geldi. Belçika’ya 1 çocukla gelmiştik. Yıllar içerisinde 5 çocuğumuz daha oldu. 6 çocuğumuz vardı.
Çocuklarımızla dil bilmediğimiz için eğitimlerine fazla yardımcı olamadık. İşe sabah gidiyorduk akşam dönüyorduk. Çocuklar kendi çapında okudular, becerdiler ve liseyi bitirdiler. Yüksek okula gidenler oldu.
Evlendiler, onlarında çocukları oldu. Torunlarım anne ve babaları sayesinde eğitimlerine önem verdiler. Üniversite’de okuyorlar. Çocuklarımız, torunlarımız bir Belçikalı’nın okuduğu yüksek okullar ve üniversitede okudular. Bu durum bize gurur veriyor. Aile olarak büyüdük. Biz hala bu yaşta cahil kısmındayız, onların yanında cahiliz.
Belçika’ya gelmeden biraz para kazanıp geri dönecektik. 1 çocukken, 2 oldu, 3 oldu, 4 oldu, 5 oldu derken 6 oldu. Çocuklar küçükken iyiydi. Hala yerleşme fikrimiz yoktu. Ama onlar büyüdükçe burada okumaya başladılar ve işe başladılar.
Belçikalılar da bize vatandaşlık verdi, ev alma imkanı sağladı, araba alma, ehliyet alma imkanı tanıdı. Belçikalılar da bizim Belçika’ya yerleşmemizi böylece teşvik ettiler. Belçikalılar paralarının dışarı çıkmaması için, ev ve araba almak için bize kredi verdiler, ehliyet ve
Belçika vatandaşlığı verdiler. Artık kesin dönüş olmayacağı belli oldu. Buraya yerleşmeye karar verdik ve araba, ev aldık. Artık Türkiye’ye dönüşümüz bitti...
Belçika’da hafta sonu o yıllarda Türk kahveleri fazla yoktu. Belçikalıalrın kahvelerine gidiyorduk. Yine birgün kahvede oturuyoruz. Bize hakaret eden Belçikalılar oldu. Biz dil bilmiyorduk. Birşey anlamadık ama kahvede diğer Belçikalılar onlara engel oldular. Herkes kötü değil içinde iyiler de var. Niye hakaret ediyorsunuz? diye Belçikalılar o hakaret edenlere engel oldular...
Şöyle geriye bakınca bazen soruyorum. Iyi ki Belçika’ya gelmişiz diyorum. Karnın nerede doyarsa vatan orasıdır. Kesin dönüş yerine burada klamaya karar vermeden orada aldık sonra burada da aldık. Iki tarafta evimizi aldık. İlk 5-10 sene Belçika’ya alışamadık. Sonra buraya alışınca buradakiler komşumuz,
köylümüz, kentlimiz oldular. Belçikalı komşu, arkadaşlarımız, dostlarımız oldu. Artık buradaki yaşama alıştık. Bizim burada iyi kötü hayatımız geldi, geçti. Evlatlarınızın arkasında olun. Artık gençler bizlerden iki adım ileride olsunlar. Bu dileğimdir. Çünkü biz çok zorluklar çektik.
Gençlerin bizim seviyemizde, yerimizde saymalarını istemem, kazandırdıklarımızın üzerine koyarak daha ileri gitmelerini isterim. Gençlerin imkanları iyi okumalarını tavsiye ederim. Zorluklarla karşılaşmamak, cahil kalmamak için okumalarını isterim.