Toen Cemal Yilmaz in 1964 zijn koffers pakte en de lange reis van Turkije naar België maakte, had hij een duidelijk plan: een jaar werken, geld sparen en terugkeren om in zijn geboortestreek een eigen zaak op te bouwen. "Maar dat liep anders," herinnert hij zich. "De omstandigheden veranderden, prioriteiten verschoven. Eén jaar werden er twee, twee werden er drie, en zo vlogen de jaren voorbij."
Van het Turkse platteland naar de mijnen van Eisden
Geboren in 1940 in het dorp Posof, in de provincie Ardahan, groeide Cemal op in een familie van landbouwers. "We hadden vee, en ik paste op de dieren," vertelt hij. Na zijn militaire dienst hoorde hij dat Turkse arbeiders de kans kregen om in het buitenland te werken. "Ik solliciteerde en werd goedgekeurd. Na de nodige formaliteiten en een medische keuring vertrok ik naar België als mijnwerker."
Het werk in de mijn van Eisden was zwaar, maar Cemal zette door. "Ik heb 24 jaar in de mijn gewerkt. Toen ik de pensioengerechtigde leeftijd bereikte, kon ik met pensioen volgens de mijnbouwwetgeving." De eerste jaren in België waren niet makkelijk, vooral door de taalbarrière. "We kenden geen enkel woord Vlaams. Wanneer we iets wilden kopen in een winkel, lieten we gewoon het geld in onze hand zien. De verkoper nam wat nodig was." Maar langzaam leerde hij de taal. "Ik heb Vlaamse taallessen gevolgd. Op het werk moesten we Vlaams spreken, maar na mijn pensioen verslechterde het weer omdat ik vooral met Turken omging."
Een gezin in een nieuw land
Toen Cemal naar België kwam, was hij al verloofd. "Na een jaar werken in België ging ik met verlof naar Turkije en trouwde ik. In 1965 haalde ik mijn vrouw naar België." Ze kregen zes kinderen en bouwden een leven op in Eisden. "Mijn vrouw was huisvrouw. Ik heb haar nooit laten werken. We hadden veel kinderen, en zij heeft zich volledig op hen gericht."
Hun kinderen groeiden op in België, gingen naar school en stichtten later hun eigen gezinnen. "Ik denk dat we onze kinderen goed hebben opgevoed. Mijn zoon werkt bij een Belgisch bedrijf, drie dochters hebben hun eigen zaak, en één dochter is ambtenaar. Ze hebben hun eigen leven opgebouwd, net zoals andere Belgische burgers." Maar Cemal gaf hen altijd één belangrijk advies mee: "Vergeet nooit Turkije en je Turkse identiteit. Maar zorg er ook voor dat je goed geïntegreerd bent in deze samenleving."
De band met Turkije en België
Hoewel het oorspronkelijke plan was om na een jaar terug te keren naar Turkije, werd België uiteindelijk hun thuis. "We zijn noch volledig Turks, noch volledig Belgisch. Dit dubbele leven was vermoeiend. De reizen naar Turkije waren zwaar, en soms vraag ik me af of het niet beter was geweest om in Turkije te blijven." Toch heeft hij nooit serieus overwogen om definitief terug te keren. "Mijn kinderen zijn hier geboren en opgegroeid. Als ik hen in hun jeugd naar Turkije had gebracht, zouden ze zich daar moeilijk hebben kunnen aanpassen."
De jaarlijkse zomervakanties in Turkije bleven echter een traditie. "In de eerste jaren vloog ik een paar keer, maar vanaf 1970 begon ik met de auto te reizen. Elk jaar maakten we die reis." Nu gaat hij nog steeds met zijn vrouw, blijft enkele maanden, maar keert altijd terug. "We zouden graag langer blijven, maar we missen onze kinderen en keren uiteindelijk altijd terug."
De eerste Ramadan feestgebeden en de opbouw van een gemeenschap
In de beginjaren was er nog geen georganiseerde Turkse gemeenschap in België. "Toen het Ramadanfeest aanbrak, wilden we het gebed verrichten, maar er was geen moskee, geen vereniging. We kwamen samen met andere Turkse arbeiders in een tuin bij de kantines en baden daar ons eerste gebed op het gras."
Later groeide de Turkse gemeenschap in Maasmechelen en speelde Cemal een actieve rol. "Ik was twee jaar voorzitter en enkele jaren bestuurslid van de Tevhid-moskee. We hebben mooie dingen bereikt, maar onze eigen meningsverschillen belemmerden ons werk." Hij waarschuwt de jongere generaties: "Politiek verdeelt ons te snel. We moeten ons focussen op dienstverlening en samenwerking."
Dankbaarheid en reflectie
Ondanks alle uitdagingen kijkt Cemal met dankbaarheid terug op zijn leven in België. "Ik heb nooit last gehad van racisme. We konden goed opschieten met onze buren en kregen Belgische vrienden. We hebben een goed leven gehad in dit land."
En zo blijft hij, op 84-jarige leeftijd, balanceren tussen twee werelden. "Turkije is ons thuisland, en als we daar aankomen, voelen we ons gelukkig. Maar wanneer we terugkeren naar België en weer thuis zijn, danken we God. We hebben hier een leven opgebouwd en herinneringen gecreëerd. België is een deel van ons geworden."
CEMAL YILMAZ
MAASMECHELEN
Ben 1940 yılında Ardahan ili Posof İlçesinde doğdum.
Çocukluğum köyde geçti. Ailemiz çiftçilikle uğraşıyordu. Ben de hep aileme yardımcı oldum. İlk okulu okudum. Hayvanlarımız vardı, onları güderdim. Sonra yaşımız geldi askere gittim. 1960 yılında asker oldum ve 62’de terhis oldum. Memleketime dönerek işlerimize bıraktığım yerden tekrar başladım.
Eisden Maden Ocağında 24 Yıl Çalıştım.
Bu arada yurtdışına işçi gönderildiği haberlerini duymaya başladık. Ben de işçi bulma kurumuna müracaat ederek yurt dışında çalışmak istediğimi belirtti. Müracaatım kabul gördü, gerekli formaliteleri tamamlayıp sağlık kontrolünden geçtikten sonra Ocak 1964’te Belçika’ya bir maden işçisi olarak geldim. Eisden Maden Ocağında 24 yıl çalıştım. Son yaşım gelince maden kanunlarına göre emekli oldum.
İlk Yıllarda Derdimizi Anlatamazdık.
İlk buraya geldiğimizde en çok dil sorunu yaşadık. Hiçbir malzemenin Flamanca anlamını bilmiyorduk. Burada elbette bir insanın ne ihtiyacı varsa görülmesi lazım. Yiyeceksiniz, içeceksiniz, giyip kuşama ihtiyacınız oluyor veya bir eşya alacaksınız anlatamıyorsunuz.
Eşim İyi Bir Anne Oldu.
Eşim bir ev kadınıydı. Burada onu hiç çalıştırmadı. Zaten evimizde çocuk sayısı fazlaydı. 60 yıllık mutlu bir evliliğimiz var. Hep iyi geçindik. Acısıyla tatlısıyla her zorluğu birlikte aşmayı başardık. Çocuklarıma çok güzel bir annelik yaptı. Allah onsan razı olsun.
Paranın Gücünü Zamanla Öğrendik.
İlk yıllarda kantinlerde kalmıştık. Bir şey almak için bir mağazaya gittiğimizde elimizde parayı gösteriyorduk, onlar aldığımız şeyin ederi ne ise onu o paradan alıyorlardı. Sonra yavaş yavaş bazı kelimeleri öğrenmeye başladık, parayı, paranın gücünü, fiyatları öğrenmeye başladık.
Flamanca Kurslarına Gittim.
Burada Flamanca öğrenmek için kurslara gittim. Madende çalıştığım yıllarda daha çok Flamanca konuşmak durumundaydık. İş arkadaşlarımızın bir bölümü diğer milletlerdendi. Onlarca zorunlu olarak Flamanca konuşuyorduk. Ancak emekli olduktan sonra evde, camide sokakta çevremiz daha çok Türk kökenli olduğu için fazla Flamanca konuşamadık ve dil bilgim giderek azaldı.
Buraya Gelirken Nişanlıydım.
Ben Belçika’ya gelmeden önce nişan yapmıştım. Belçika’da 1 yıl çalıştıktan sonra izine gittim ve düğün yaptım. 1965 yılında ise eşimi buraya getirdim. Eisden maden ocağının kendi sosyal konutları vardı. Bize ev verdi ve biz oraya yerleştik. Yıllarımız böylece geçti. Burada 6 çocuğumuz oldu.
Bir Irkçılık Durumu yaşamadım.
Burada geçimimiz çok iyi oldu. Öyle burada ırkçılık gibi bizi rahatsız edecek bir durumla karşılaşmadık. Komşularımızla iyi geçindik. Belçikalı dostlarımız oldu. Bu ülkede iyi yaşadık.
Belçika’da 1 Yıl Çalışıp Geri Dönmeyi Düşünüyordum.
Buraya gelen herkesin kendine göre bir hedefi vardı. Ben de burada 1 yıl çalışıp geri dönmeyi düşünüyordum. Kazandığım parayla bir iş yeri açmayı düşünüyordum. Ama olmadı. Zamanla şartlar değişiyor, fikirler değişiyor, başka öncelikler devreye giriyor. 1 sene 2 oldu, 2 sene 3 oldu böylece yıllar yılları kovaladı. Çocuklar oldu, burada ev aldık. Sadece yaz dönemlerinde izine gidip sonra paramız bitince buraya geri döner olduk.
Türkiye’ye Defalarca Araba İle Gidip Geldim.
Türkiye’ye ilk yıllarda birkaç sefer uçakla gitmiştim. 1970 yılından sonra arabayla Türkiye’ye gitmeye başladım. O yıllarda hemen hemen her yıl arabayla o sıla yolunda gidip geldim. O yollarda başıma olumsuz bir şey gelmedi. Şimdi ise eşim ile gidip birkaç ay kalıp geri geliyoruz. Orada daha fazla kalmak istesek de çocukları özlüyor ve geri geliyoruz.
Çocuklarımızı Burada İyi Yetiştirdik.
Ben çocuklarımı bu ülkede iyi yetiştirdiğimi düşünüyorum. Çocuklarımın hepsi burada okula gittiler, meslek sahibi oldular. Yetiştiler, evlendiler ve kendileri bir yuva sahibi oldular.
Ne Türkiyeliyiz Ne de Tam Olarak Belçikalı.
Belçika’da iyi bir hayatımız oldu. Burada rahatız. Elbette bazen iyi ki Belçika’ya gelmişim diyorum, bazen de Türkiye’de kalsam daha iyi olurdu diye düşündüğüm oluyor. Çünkü aile olarak hep iki arada bir derede yaşar gibi yaşadık. Ne Türkiyeliyiz ne de tam olarak Belçikalı. Bu ikili yaşam insanı çok yoruyor. O sıla yolları bizi perişan etti. Bu durum aklıma gelince belki Türkiye’de kalsam bir düzen kursam daha iyi olurdu diye düşündüğüm de oluyor.
Türkiye’ye Kesin Dönüşü Hiç Düşünmedim.
Benim çocuklarım burada doğdular, burada okula gittiler. Onların çocukluk dönemlerinde Türkiye’ye gitsem oraya intibak etmeleri çok zor olurdu. Böyle bir riski göze alamazdım.
Ben burada çocuklarımı gayet iyi yetiştirdiği düşünüyorum. 1 oğlum 5 kızım var. Oğlum bir Belçika firmasında çalışıyor. 3 kızımın kendi işi var. Bir kızım da devlet memuru. Hepsinin kendi düzeni var. Onlar bu ülkenin vatandaşları nasıl yaşıyorlarsa öyle yaşıyorlar. Bizim çektiğimiz zorlukları onlar yaşamadılar. Burada doğup büyümeleri, burada okula gitmeleri sebebiyle bu ülkenin her şeyini biliyorlar.
Torunlarıma ‘’Türkiye’yi Türklüğünüzü Hiç Unutmayın’’ Diyorum.
Şimdi artık çocuklarımın çocukları torunlarım büyüdüler. Torunlarıma her fırsatta öğütlerde bulunuyorum. Onlara Türkiye’yi anavatanınızı sevin diyorum. Kültürünüze dilinize, dininize bağlı olun diyorum. Bizim kimliğimiz belli, bunu hiç unutmayın. Elbette onlara bu ülkede başarılı olmak huzurlu bir hayat düzeni kurmak için bu ülkenin dilini, şartlarını da iyi bilin, iyi bir eğitiminiz olsun, iyi geçerli bir mesleğiniz olsun diyorum.
Eisden’de İlk Bayram Namazını Çimenlerin Üzerinde Kıldık.
Birçok insan buraya ilk gelenlerin nasıl yavaş yavaş bu ülkede bir sosyal düzen ve bir yuva kurduklarını bilmez. Geldiğimiz ilk yılda bir Ramazan ayında oruçlarımızı tuttuk, bayram oldu bayram namazı kılacağız bir camimiz bir derneğimiz, buluşacağımız bir yer yok. Kaldığımız kantinlere yakın bir bahçede Türk işçilerle bir araya geldik ve dışarıda ilk bayram namazımızı kıldık.
Bizi Fikir Ayrılıkları ve Siyaset Bölüyor.
Ben Maasmechelen Tevhid Camii’inde 2 yıl başkanlık ve ayrıca birkaç yıl yönetim kurulu üyeliği yaptım. Burada elbette çok güzel işler yaptık. Ancak benim şahsen eksik kalan yapamadığımız işerin olduğunu düşünüyorum. En çok kendi aramızda yaşadığımız anlaşmazlıklar bizim daha etkin çalışmamızı, hizmet etmemizi önlüyor. Benim şu anda görev yapan yöneticilere tavsiyem hizmet odaklı düşünmeleri, öyle küçük fikir ayrılıklarına takılmadan vatandaşlarımıza en iyi, en etkin sonuç alacak nasıl bir hizmet sunabiliriz, birlikte nasıl en iyi çözümleri üretebiliriz anlayışında olmalarıdır. Dernek yönetimlerinin en çok yaşadığı bölünmeler siyasi fikir ayrılıklarından kaynaklanıyor. Bizi siyaset çok çabuk bölüyor. Bundan uzak durmamız lazım. Yöneticilerimiz birlikten kuvvet doğar düşüncesi ile hareket etmeleri lazım.
Bir Türk Komşusundan Para Almaz
Belçika’da zamanla birçok yeni aile dostlarımız oldu. Yeni komşularımız oldu. Belçikalı dostlarımız da oldu. Onlarla hep iyi geçindik. Benim bir arkadaşım vardı. Eşi Anvers bölgesinden bir Belçikalı, kendisi ise Polonya asıllıydı. Arkadaşım zamanla vefat etti ve eşi yalnız kaldı. Biz eşine her zaman yardımcı olduk. Evine bir şey eksik olsa hemen koşar tamir ederdik, yapardık. Onları hep kendi ailemizden biri gibi gördük. Bir gün evin kapısı bozulmuş beni çağırdılar. Gittim kapıyı tamir etti. Bana para teklif etmişlerdi bende biz komşuyuz para almam dedim. Bana ‘’benim oğlum bile bu işi gelip yapsa parasını alır, bizde böyle’’ demişti. Bende ’’Ben Türk’üm, biz komşuyuz, bizde komşudan para alınmaz’’ dedim. O zaman çok duygulanmışlardı. Şimdi Polonyalı komşumun eşi de vefat etti.
Belçika’ya Karşı Duygusal Bağlar Geliştirdik.
Türkiye bizim vatanımız, oraya vardığımızda çok seviniyoruz. Ancak Belçika’ya geri döndüğümüzde, evimize vardığımızda Allah’a şükrediyoruz. Burada yıllarımız geçti. Düzen kurduk. Burada bir yuvamız var. Elbette yıllarca bu ülkede yaşamış burada hatıraları olan bir insan bu ülke içinde çok olumlu duygusal bağlar geliştiriyor. Gümrüğü geçip evimize vardığımız da çok mutlu oluyoruz.
Cami İçinde Hocamıza Yapılan Saldırıyı Unutamıyorum.
Türkiye’de annem babam vefat etti. Onlar hayatta iken hep yanlarına gidip onları ziyaret ettim. Ancak Belçika’da bir kötü anım var hiç unutamıyorum. Burada camimizde bir olay oldu. Eisden Maden Ocağında bir grev vardı. Birkaç genç orada taş atmış dediler, jandarma onu bahane ederek çocukların peşine düşüyorlar. Çocuklar kaçarak camiye girmişler ve jandarma da onların peşinden camiyi bastılar. Orada kürsüde olan hocamıza şiddet kullandılar. O anı hiç unutamıyorum. Bu olay bizi burada Türk toplumu olarak çok üzmüştü.
Eskiden Bir Cenazemiz Olsa Çok Eziyet Çekiyorduk.
İlk yıllarca bir cenaze fonumuz yoktu. Birisi vefat ettiğinde memlekete göndermek için herkesten para topluyorduk. Artık iyice buraya yerleşmiş olanlar artık cenazelerini burada defnediyorlar. Burada Müslüman mezarlığı var ve buraya gömülenlerin sayısı her yıl artıyor. Ben Diyanet Vakfının Cenaze Fonu üyesiyim. Ben ölünce ne olur diye bir düşüncem yok. Toprak Allah’ın toprağı. Orada aynı, burada aynı.